Yücel Laçinel

Yücel Laçinel

Eleştirel Bakış

Kayyum Politikası, Çifte Standart ve Halkın İradesine Müdahale

22 Ocak 2025 - 14:37

Türkiye’de demokrasinin temel taşı olan yerel yönetimlerde uygulanan kayyum politikası, halkın iradesine açık bir müdahale olarak tartışılmaya devam ediyor. Halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarının henüz yargı süreçleri tamamlanmadan görevden alınması, hem hukuk devleti hem de demokrasi açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır. Üstelik bu müdahalelerin büyük ölçüde Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediyeleri hedef alması, adalet duygusunu zedeleyen bir çifte standart olarak öne çıkıyor.

Muhalif belediyelere yönelik suçlamaların başında “terörle bağlantı” ve “ihale usulsüzlükleri” gibi iddialar geliyor. Ancak bu suçlamalar genellikle somut delillere dayandırılmadan, kamuoyunda algı yaratacak şekilde dolaşıma sokuluyor. Henüz yargı kararı olmadan belediye başkanlarının görevden alınması, masumiyet karinesi ilkesini ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda halkın oylarıyla seçilmiş kişilerin demokratik görevlerini yerine getirmesini de engelliyor. Bu süreçte, muhalif belediyeler yargısız infaza maruz kalırken, iktidara yakın belediyelere yönelik benzer iddialar karşısında sessizlik hâkim. Sayıştay raporlarında iktidar belediyelerinin ihale süreçlerinde usulsüzlük yaptığına dair bulgular yer almasına rağmen bu belediyelere karşı herhangi bir inceleme ya da müdahalede bulunulmuyor.

Bu çifte standart sadece kayyum politikasıyla sınırlı değil. Özellikle CHP’li belediyelere yönelik ekonomik yaptırımlar, yerel yönetimlerin hareket alanını daraltmak için bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Örneğin, sosyal güvenlik borçları gerekçe gösterilerek CHP’li belediyelerin mallarına haciz konulurken, iktidar belediyelerinde benzer durumlar karşısında aynı uygulamalar yapılmamaktadır. Bu durum, yerel yönetimlerin merkezi hükümet tarafından siyasi olarak kontrol edilmek istendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Halkın seçtiği belediyelerin, siyasi ayrım gözetmeksizin eşit şekilde desteklenmesi gerekirken, sadece muhalif belediyelerin hedef alınması, demokratik değerleri zayıflatmaktadır.

Bu süreçte, kayyum atamaları ve ekonomik yaptırımlar, halkın iradesine doğrudan müdahale anlamı taşımaktadır. Seçimle gelen belediye başkanlarının yerine atanmış yöneticiler getirilmesi, sadece bireysel bir cezalandırma değil, o belediyeyi seçen halkın demokratik tercihinin yok sayılmasıdır. Yerel yönetimlerin merkezi otoriteye bağımlı hale getirilmesi, halkın iradesini hiçe sayan bir anlayışın tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oysa demokrasinin temel ilkesi, halkın seçme ve seçilme hakkını her koşulda korumaktır. Eğer bir belediyede suç teşkil eden bir durum olduğu düşünülüyorsa, bu durum bağımsız ve tarafsız bir yargı süreciyle ele alınmalı, suçlama somut delillerle desteklenmelidir. Ancak yargısız infazlarla ve siyasi motivasyonlarla alınan kararlarla belediyelerin işlevsiz hale getirilmesi, toplumsal adalet ve güven duygusunu derinden sarsmaktadır.

Türkiye’nin ihtiyacı olan, yerel yönetimlerin halkın iradesi doğrultusunda özgürce çalıştığı ve hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir yönetim anlayışıdır. Muhalefet belediyelerine yönelik kayyum ve haciz uygulamaları, halkın iradesine yapılan bir müdahale olarak demokrasiyi tehdit etmektedir. Bu tür uygulamalarla demokratik değerler aşınmakta, yerel yönetimlerin halka hizmet etme kapasitesi zayıflatılmaktadır.

Adalet ve demokrasi, yalnızca belirli bir kesime değil, tüm topluma hizmet etmeli; halkın seçtiği yöneticilere saygı, demokratik işleyişin temel ilkesi olmalıdır. Türkiye’nin demokratik geleceği, halkın iradesine saygı ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışının benimsenmesiyle mümkün olacaktır. Halkın tercihlerini yok sayan uygulamalar, sadece demokrasiyi değil, toplumun adalete olan güvenini de geri dönüşü zor bir şekilde zedelemektedir. Bu nedenle, demokrasiyi güçlendiren, adil ve eşit bir yönetim anlayışını hayata geçirmek, toplumsal barış ve güvenin yeniden tesisi için erken seçim kaçınılmazdı