Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem" olarak tanımlanabilir.
Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına "çevre kirliliği" adı verilmektedir.
1970'li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Ülkemizde çevrenin korunmasına ve insan sağlığına yönelik yasal tedbirler alındı.
Çevreyi korumak her Türk vatandaşının görevidir. Anayasa'nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmü yer almaktadır.
1960’lı yıllarda küçük bir balıkçı köyü olan Aliağa, 1960'lı yılların başına kadar tarımsal yoğunluklu ekonomik bir etkinliğe sahiptir.
1961 Anayasası uyarınca "Ağır Sanayi Bölgesi" olarak kabul edilen Aliağa, kısa zamanda ağır sanayinin merkezi olur.
Aliağa'da Demir-Çelik ve Petro-Kimya sektörünün ağırlıkta olduğu sanayinin kurulması, hızlı kentleşmeyi, dış göçü ve nüfusun yoğunlaşmasını da beraberinde getirmiştir.
Şimdilerde 'emekli' olsa gerek, Prof. Dr. Ümit Erdem, “Aliağa’da bir demirci dükkânı bile açılamayacağını” 2008 yılında tarihe not düşmüştür.
O dönem, EÜ Çevre Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü görevinde bulunan Prof. Dr. Ümit Erdem’in “Aliağa'da ölümüne bir kalkınma üzerinde duruluyor. Bölgedeki tüm sanayiciler kendi çukurlarını kazıyor. Termik santraller çevre kirliliğinin önemli sebeplerindendir. Aliağa'da kirlilik kapasitesi aşıldı, artık başka yükü kaldıramayacak durumda” şeklindeki tespiti, oldukça haklı görünmektedir-ki zaman kendisini haklı çıkarmıştır-
Günümüz Aliağa'sının havası gerçekten aşırı mı kirli?
Aliağa’da çevreyle ilgilenenler hatırlayacaktır.
Demokrasi Meydanı'na ve Horozgediği köyüne kurulan iki aktif ölçüm istasyonunun yanında ilçenin 50 değişik bölgesinde pasif örnekleme yöntemi ile Aliağa'nın kirlilik haritası çıkarılmıştı.
Çalışma, TÜBİTAK'ın desteği ve Orta Doğu Teknik Ünv. (ODTÜ), Dokuz Eylül Ünv. (DEÜ), İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE), Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve Aliağa Belediyesi iş birliğiyle iki yılda tamamlanmıştı.
Projenin sonuçları; TÜPRAŞ Halk Eğitim Merkezi'nde yapılan toplantı ile kamuoyuna açıklanmıştı.
Peki, araştırma sonuçlarına ve yapılan açıklamalara ne kadar sadık kalındı?
Fabrikaların ve termik santralların sayısı çoğaldı ve çoğalmaya devam ediyor.
Farkında mısınız? Aliağa’nın Demokrasi Meydanı’ndaki ‘ölçüm cihazı’ kaldırıldı.
Prof. Dr. Ümit Erdem; “Demirci dükkânı dahi açılmamalı” demişti.
Gelinen nokta itibariyle, artırıyorum! Aliağa’ya bir çivi dahi çakılmamalı artık!
Dönemin CHP’li Aliağa Belediye Meclis Üyesi Ulviye Öztürk, 2019 yılının son Belediye Meclisi toplantısında, dilek ve temenni bölümünde; ilçede çevre ve hava kirliği için komisyon oluşturulmasın istemişti.
Öztürk’ün bu teklifi destek bulmadı. Bakanlığın yetki alanında olduğu için, konu zaten belediyenin boyunu aşıyordu.
Bir yerel gazetenin haberine göre, Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay da, İzmir’de 'inversiyon' denilen atmosfer olayı nedeniyle hava kirliliğinin ciddi boyutlarda olduğunu açıklamıştı.
Ağır sanayi bölgesi olan Aliağa ilçesinde yoğun şekilde hava kirliliğinin yaşandığını belirten Kınay şöyle diyor: "Aliağa, ağır sanayi bölgesi. Bu bölgenin kirletici etkisini, İzmir kent yaşamında hissediyor. Bununla ilgili veriler de ortada. Aliağa'nın havası kirli. Bu bölgedeki hava kirliliği İzmir'in en büyük sorunlarından biri"
Geçen yıl Ege Temiz Hava Merkezi Müdürlüğünü ziyaret edip ve Bozköy’deki temiz hava istasyonunda ne zaman veri üretileceğini soranlara; “Ocak ayı sonunda yazılımı tamamlandıktan sonra başlanacak” cevabı verilmişti.
Ama ne yazık ki geçen aylarda meydana gelen hadisede sonucu öğrenemedik.
Bu duruma tepki gösteren insan sayısı az değil Aliağa’da.
Tabii “Çevreciyim…” diye geçinen ama üç maymunu oynamaktan geri durmayanlar da yok değil.
Bir de kanundan, mevzuattan, işleyişten ve kurumlardan bihaber olan klavye delikanlıları var.
İfrit oluyorum bu tiplere.
Yahu kardeşim, sanal alemdeki tribünden ayrıl da gel.
Gerçek sahalara in. Hiç olmazsa bir faydan olsun.
Unutmayın!
Çevre Kirliliği ve korunması gereken alanlarımızda oluşan tahribatın geriye dönüşü ya da telafisi yok!
Yazıma son verirken…
Çevre konusunda zaman zaman tek başına kalsa bile, verdiği mücadelenden dolayı başta Aliağalı Tuncay Karacorlu’ya bir kez daha teşekkür ederim.