Türk sinemasının en sevilen filmlerinden biri olan Organize İşler’in hafızalara kazınan unutulmaz repliğidir:
Süpermen (Tolga Çevik): Üzeyir abi sen dilsiz değilsin, niye hiç konuşmuyorsun?
Üzeyir Abi (Erdal Tosun): Bir ara çok konuştum hiç faydasını görmedim, bıraktım!
Malumunuz, uzun bir süredir yazmıyorum. Özellikle Foçalı okurlarım da “Niçin yazmıyorsun?” diye soruyorlar.
Erdal Tosun’a rahmet olsun. Şöyle yanıt veriyorum bu soruyu soranlara: Çok uzun yıllar yazdım ama hiç faydasını göremedim, bıraktım!
Aslında Twitter’a atılan bir tweetin ya da Facebook’ta yapılan bir paylaşımın, herhangi bir gazetecinin kaleme aldığı köşe yazısı ve/veya haberden çok daha etkili olabildiği bir zamanda yaşıyoruz.
Ancak toplumsal sorunları gündeme getirmek için biçilmiş kaftan olan sosyal medya, belediye başkanlarına yalakalık yapma platformu olarak kullanılıyor. Hal böyle olunca da sosyal medya genelde amacına hizmet edemiyor.
“Başkanım ayağınıza taş değmesin, o taş gelsin de benim kafamı yarsın. Rabbim sizi bizlere bağışlasın...” şeklinde paylaşımların yapıldığı bir platformda eleştirel konuları gündeme getirmek de biraz cesaret istiyor.
Çünkü kraldan fazla kralcılar, yerel yönetime eleştiride bulunanları linç etmek üzere 7/24 hazır kıta bekliyor. Tıpkı genel siyasetteki “troll orduları” gibi…
Türk siyasetindeki “korumacılık” trendini anlayabiliyorum ama bu noktada; belediye pastasından pay alabilmek adına, sabah-akşam belediyeyi eleştirenler ile sadece ve sadece yaşadığı kentin yaşam standartlarının yükselmesi için çaba gösterenlerin aynı kefeye koyulmaması gerektiği kanaatinde olduğumu da belirtmek isterim.
Bir de CHP’li belediyelere yapılan her eleştiriye, “Ama sizin AKP’de de şöyle oluyor, böyle oluyor…” şeklinde yanıt verilmesi de ucuz siyasetin bir ürünü olarak kabul ediliyor. (Sui misal emsal olmaz!)
Gelelim meselemize…
Bilindiği üzere, ülke genelinde tek seferde en büyük otobüs alımına imza atan İzmir Büyükşehir Belediyesi, 364 adet yeni otobüsü, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı törenle hizmete aldı.
Sayın Kılıçdaroğlu “İzmir’in içinde çiçekler açıyor.” dedi. Sayın Soyer de “Ulaşım anındaki rahatlığı ve konforu daha da geliştiriyoruz!” açıklamasında bulundu.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun İzmir’de romantik ifadelerle süslediği konuşmasını dinleyince mest olmamak elde değil.
Evet, açıklamalar romantik ama gerçekler Foça- Hatundere seferlerini yapan 744 nolu ESHOT otobüsleri.
Sayın Kılıçdaroğlu çağdaşlıktan bahsediyor.
Sayın Kılıçdaroğlu, 744 nolu otobüslerde seyahat eden insanların, kendilerini sanki bir demir perde ya da 3. dünya ülkesinde yaşıyormuş gibi hissettiklerini nereden bilebilir ki?
Evet, ben de Foça-Hatundere gibi çok uzun ve meşakkatli bir güzergâhta sefer yapan o hurda otobüsler ile seyahat ettiğimde, kendimi son derece değersiz hissediyorum.
744 nolu otobüse her binişimde; geri kalmış ülkelerde çevrilmiş filmlerdeki otobüsle seyahat sahneleri geliyor gözümün önüne. O filmlerdeki otobüslerden tek farkımız: Tavuk-horoz gibi canlılarla birlikte seyahat etmiyor olmamız!
Bu arada, 744 nolu otobüslerin tamamının kötü olduğunu söyleyemeyiz. Ara sıra da olsa modern ve konforlu otobüslerle yolculuk ettiğimiz de oluyor elbet.
Fakat bazen öylesine eski otobüsler ile seferler yapılıyor ki Allah muhafaza, hamile kadın çocuğunu düşürür, o derece…
Camları yerinden çıkacakmış gibi sallanan, her tarafından ses gelen ve insana hiç ama hiç güven vermeyen o eski otobüsleri; Foça-Hatundere gibi uzun, dar, keskin virajlı, rampalı ve trafiği yoğun bir güzergahta kullanmak, ancak Tunç Soyer gibi romantik bir solcunun belediye başkanı olduğu İzmir’e yakışır.
Yeri gelmişken…
744 nolu ESHOT otobüslerinde çalışan, atadan dededen otobüsçü olmakla beraber otobüsçülük mesleğinin içinden gelen son derece nitelikli otobüs kaptanları da yok değil.
Misal, Abduş Koldaş’ın kullandığı otobüse bindiğimde, otobüs eski dahi olsa çok fazla rahatsızlık çekmiyorum.
Allah gani gani rahmet eylesin. Türkiye’nin en ünlü otobüs kaptanlarından biri olan rahmetli Teoman abim “Otobüsü kullanırken ona bir kadına davranır gibi narin olacaksın” derdi.
“Otobüse narin davranmak” ifadesi tuhafınıza gidebilir ama bu çok doğru bir tanımdır.
Öyle ki şehirlerarası sefer yapan uzun yol otobüslerinde, freni belli bir sertliğin üzerinde kullanmayı alışkanlık haline getirenlere asla iş vermezler.
Bunun içindir ki “En iyi şoför, gereksiz fren yapmayan şofördür.” sözü referans kabul edilir taşımacılık camiasında.
Belediye otobüsü şoförleri ile Kâmil Koç’ta çalışan şoförleri aynı kategoride değerlendirmek, elbette yersiz olur.
Ama ister Türkiye’nin en büyük firmasında ister tarlaya amele taşıyan bir servis otobüsünde olsun, insan işini severek yapmalı.
Hele ki 50-60 kişinin canını size emanet ettiği bir otobüsün şoför koltuğuna oturuyorsanız, sadece sevmek yetmez, bir o kadar da önemsemeniz gerekir yaptığınız işi.
Diyeceğim o ki, yolcusuna sanki her an parçalanacak hissi veren otobüsleri adeta şantiyede çalışan bir kamyon gibi kullanmak, mutlaka ve mutlaka uzman kişiler tarafından incelenmesi gereken bir davranış biçimidir.
Sadece 744 nolu otobüslerde değil, İzmir’in tamamında görev yapan şoförlerin daha sakin araç kullanmaları gerekir.
Tabii ki İzmir trafiğinde sürekli belediye otobüsü kullanmak, insanın sinirlerini harap edecek nitelikte bir iştir, elbette zor bir görevdir.
İşte bu nedenledir ki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun defaatle dile getirdiği “liyakat” vurgusu önemlidir.
Velhasılıkelam…
Hayatında traktörden başka araç kullanmayanları, CHP kontenjanından otobüs şoförlüğüne terfi ettirmemek gerekir.
Otobüs kaptanlığı deyip geçmeyin, günümüzde birçok üniversitede yer alan bir bölümdür.
Kapiş?
Hasan Eser / Mahalli Gündem