Hepimiz az ya da çok kafeinin olağan etkilerini biliyoruz: artan uyanıklık, azalan yorgunluk, titreyen eller, hafif bir kaygı ve tabi ki acil bir tuvalete gitme ihtiyacı. Kafein yoksunluğu ise psikiyatrinin kutsal kitabı olan DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’nda şiddetli baş ağrıları, yorgunluk ve odaklanmada zorluk ile karakterize edilmiştir. Aslına bakılırsa, kafein dünyada en yaygın kullanılan psikoaktif ilaçtır.
Kafein beyninizdeki adenozin reseptörlerini kandırıp bu reseptörleri ustalıkla yönetir. Muhtemelen adenozinin DNA’nızı oluşturan dört nükleozitten biri veya hücrelerin enerji birimi olan ATP’nin (adenozin trifosfat) substratı olduğunu duymuşsunuzdur. Duymamış olabileceğiniz ise, bu çok amaçlı molekülün aynı zamanda bir nörotransmitter ve vazodilatasyonun yani kan damarlarınızın genişlemesinin bir düzenleyicisi olduğudur. Gün içerisinde adenozin yavaşça postsinaptik alanlarda birikerek uykuyu teşvik eden reseptörleri aktive eder. Aynı oyun hamurunu anahtar deliğine sokan yaramaz bir çocuk gibi kafein de adenozin reseptörlerine bağlanır ama onları aktive etmez. Bu da adenozinin uykuyu teşvik etmesini engeller. Özetle, kafein adenozine onunla aynı reseptörlere bağlanacak kadar benzer ama o reseptörleri gerçekten aktive edemeyecek kadar farklıdır. Bu da kahve tutkunlarının hissettiği muazzam uyanıklık ve enerjiyle sonuçlanır.
Hangimiz bir öğleden sonra ihtiyaç duyduğumuz bir espressonun tatlı mutluluğunu yaşamamışızdır ki? Ama yine de şansınızı fazla zorlarsınız bir sabah zonklayıcı bir baş ağrısı ile uyanabilirsiniz. Adenozin vazodilatasyonu düzenlediği için adenozin reseptörlerini bloke etmek kan damarlarının daralmasına sebep olacaktır. Kafeinin bu etkisi geçtiğinde ise yeni yeni genişleyen damarlara kanın hücumu bazen acı verici olabilir. Üstelik nöronlar kafein blokajını telafi etmek için sinapslara yeni adenozin reseptörleri ekleyecek bu da gündüz uyuklamalarına ve artan kafein ihtiyacına neden olacaktır. Batı kültüründe sıkça, uykunun en iyi ihtimalle zahmetli en kötü ihtimalle tembelce olduğu görüşü yüceltilir. İster profesyonel bir başarı avcısı olun ister bir haftasonu savaşçısı, “Öldüğümde uyurum” mottosuyla yaşıyorsanız uyku perisini defetmek için her seferinde daha fazlasına ihtiyaç duyduğunuz hırçın bir kafein döngüsüne yakalanmanız kolaydır. Peki ya öğleden sonra içtiğiniz kahve saatler sonra uyumadığınızda neden tehlikeli oluyor? Bazı verilere göre plazma kafein seviyelerinin %80’i beyninizde mevcut ve kafeinin yarılanma ömrü 3-7 saat, bu da demek oluyor ki kandaki kafein seviyeleriniz ancak birkaç saatte bir yarıya düşüyor. Kafeinin uyanık kalmadaki rolü düşünüldüğünde bir sabah kahvesi son derece cezbedici. Doğru miktarda ve doğru zamanda kullanıldığında kahve, sabah rutininizin memnuniyet verici ve üretkenlik katıcı bir parçası olabilir. Sadece öğleden sonra bir keyif kahvesi için ayartılmışken dikkatli olun!