Toplumsal yaşamın temel öğesini insan ilişkileri oluşturmaktadır. Aynı toplum içerisinde diğer insanlarla iletişim kurmak, çeşitli ilişkiler başlatıp sürdürmek ise kaçınılmaz bir durumdur.
Kişiler arası iletişimin daha sağlıklı gerçekleşmesi için bireysel olarak bir takım özelliklere sahip olmamız gerekmektedir. İletişimde özellikle ‘karşımızdaki kişiyi anlama, duygularını anlama’ en önemli unsurlardan ikisidir.
20 yy. ‘ın son dönemlerine kadar tanıma, anlama ve uyum yeteneğinin bilişsel zeka olarak bilinen zihinsel yeterlilikle mümkün olduğu sanılıyordu. Oysa edebiyat,sanat, ilişki yönetimi ve benzeri diğer alanlarda daha farklı zihinsel fonksiyonların rol oynadığının görülmesi, duygusal zekanın ön plana çıkmasına neden olmuştur.
Duygusal zeka, bireyin kendi çevresinde kişilerarası etkinlik sağlamasında duygulardan bir rehber gibi yararlanma yeteneğidir. Duygusal zeka düzeyi yüksek bireylerin iletişim tarzına bakıldığında, pozitif yaklaşımlar ve kazan-kazan stratejilerinden yararlandıkları ayrıca empati yetilerinin oldukça gelişmiş olduğu dikkat çekmektedir.
Kişiler arası ilişkinin en yoğun olarak yaşandığı toplumsal kurumlardan biri evlilik kurumudur. Evlilikten sağlanan haz ve doyum eşlerin birbirlerini ne kadar anladığı ile yakından ilgilidir.
Evlilikte doyum ve beklentilerin gerçekleşmesi, bireysel olarakta mutluluğu sağlamaktadır.
Evlilik yaşantısındaki doyumu en çok etkileyen faktörler arasında evlenme yaşı, maddi durum, çocuk sahibi olup-olmama, eşlerin aynı sosyo-ekonomik statüden gelip gelmedikleri ve eşler arasındaki yaş farkı sayılabilir. Ancak, en az tüm bu faktörler kadar etkili bir başka noktada ‘eşler arası iletişim’dir. Eşlerin iletişim biçimleri, birbirlerini ve birbirlerinin duygularını anlamaya yönelik çabaları ise ‘duygusal zeka yeterlilikleri ‘ ile ilişkilidir.
Duygusal zeka, sevgi, onaylanma, kabul görme ihtiyacı, ilişkilere uyum sağlama, ilişkilerden fayda sağlama ve motivasyona dayalı bağlılıkların kurulmasına olanak sağlamaktadır. Evlilikte ise bireylerin duygusal zeka yeterliliklerine sahip olup olmadığı ve bu yeterliliklerini eşlerine gösterebilme dereceleri son derece önemlidir.
Tabii bu noktada cinsiyetler arası farkıda göz önünde bulundurmamak olmaz. Kadınlar erkeklere kıyasla duygusal çeşitliliği daha yoğun ve canlı bir şekilde yaşarlar. Kadınlar genelde evliliğe duygusal yönetici rolü hazırlanmış bir şekilde başlarken, erkekler bu görevin bir ilişkinin yaşatılması açısından önemini daha az kabul ederek başlar. Bu da eşler arası evlilik doyumunun hem anlamını hem de yüzdesini değiştirmektedir.
Bu alanda yapılan literatür taramasına bakarak söyleyebiliriz ki, duygusal zeka ve evlilik doyumu arasında pozitif yönde bir korelasyon mevcuttur. Yani, duygusal zeka düzeyi arttıkça evlilik doyumu da artmaktadır.Başka bir deyişle, eşler empati yönünden gelişmiş, duyguları anlamaya önem vermiş, doğru ve etkili iletişim kullanmış ve bütün bunlar evlilikleri boyunca devam ediyor ise evlilikten beklenen doyum ve hazza ulaşmışlar demektir.
Son olarak eklemek isterim ki, evliliği kendinize yük olarak değil; ‘ortak hayat, ortak paylaşım’ olarak gördüğünüzde ancak beklentileriniz karşılanabilir. Yargılamadan önce dinlemeyi, kızmadan önce empatiyi, ve sevilmeden önce sevmeyi bilelim, öğrenelim.