Brunson davasında tanıkların ifadelerini değiştirdiği iddialarına gerekçeli kararla yanıt
PKK ve FETÖ terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edilen ve ABD’ye dönen Papaz Andrew Craig Brunson davasıyla ilgili mahkeme, açıkladığı gerekç
Editör: Aliağa Medya
02 Kasım 2018 - 11:45
PKK ve FETÖ terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edilen ve ABD’ye dönen Papaz Andrew Craig Brunson davasıyla ilgili mahkeme, açıkladığı gerekçeli kararında gizli tanıkların ifadesini değiştirdiği yönündeki söylemlere açıklık getirdi.
PKK ve FETÖ terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edilen ve ABD'ye dönen Papaz Andrew Craig Brunson davasıyla ilgili mahkeme, açıkladığı gerekçeli kararında gizli tanıkların ifadesini değiştirdiği yönündeki söylemlere açıklık getirdi. Açıklanan 124 sayfalık kararda, “Gizli tanık olarak dinlenen hiçbir tanık kovuşturmanın hiçbir aşamasında ifade değiştirmediği gibi soruşturma aşamasında konuları bir kez daha mahkememiz huzurunda kabul ve tekrar ettiklerini ifade etmişlerdir” denildi.
İzmir'de terör örgütleri FETÖ ile PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan ABD'li Papaz Andrew Craig Brunson ile ilgili gerekçeli karar açıklandı. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince yazımı tamamlanan 124 sayfalık gerekçeli kararda, “Burada tespit edilmesi gereken bir başka konu da hüküm sonrası ortaya atılan 'gizli tanıkların ifade değiştirdiği' şeklindeki açıklamaların gerçekliğinin bulunmadığıdır. Her ne kadar mahkemelerin kamuoyuna açıklama yapma yükümlülüğü bulunmamakta ise de yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığı ve mahkemelerin Türk milleti adına karar verdiği bir anayasal düzende kamuoyunda son derece akis bulmuş bir dava ile ilgili kararın gerekçelerinin gerçeklere, haklı ve hukuksal temellere dayandırıldığının yalnızca davanın taraflarınca değil adına karar verilen tüm ulusça bilinmesinde hukuk güvenliği ve yargı bağımsızlığı ilkeleri açısından gereklilik vardır. Bu cümleden olmak üzere gizli tanık olarak dinlenen hiçbir tanık kovuşturmanın hiçbir aşamasında ifade değiştirmediği gibi soruşturma aşamasında dile getirdikleri konuları bir kez daha mahkememiz huzurunda kabul ve tekrar ettiklerini ifade etmişlerdir. Açık tanıklar da aynı şekilde soruşturma aşamasındaki ifadelerini kabul ve tekrar etmişlerdir” denildi.
“Yalnızca gizli tanık beyanları esas alınmadı”
Yargılama süresince savunma tarafından ve sanığın uyruğu olduğu ülke kamuoyunca yargılamanın yalnızca gizli tanık beyanları esas alınarak yürütülmekte olduğu temeline dayalı itiraz ve değerlendirmelerin de gerçeklerle uyuşmadığına dikkat çekilen kararda, yargılama neticesinde hükme esas alınan tanık beyanlarının yalnızca gizli tanık ifadelerinden ibaret kalmamış tüm açık tanık beyanlarının da sanığa isnat olan suçun sübutunun kabulünde değerlendirmeye alındığı vurgulandı. Kararda, “Yine savunma tarafından dile getirilen yargılamanın gizli tanık beyanlarına dayalı olarak yürütüldüğü yolundaki itirazların, yargı karalarında ve akademik yazılarda adil yargılama ilkesi temel alınarak yapılan gizli tanıklık müessesine yönelik hukuki endişe taşıyan değerlendirme ve tespitlerden uzak olduğu ve bu itirazların haklı gerekçelere ve gerçeklere dayanmadığı ortaya çıkacaktır. Bu koşullar altında tanıkların gizli dinlenmesinde kamu yararı olduğu belirtilmiştir” ifadeleri yer aldı.
Tanık beyanları yanlı mı?
Görülen duruşma boyunca Brunson'ın tanık ifadelerini reddetmesinin kabul görülmediği kaydedilen kararda, “Sanığın bu şekildeki tezi dinlenen bir kısım tanık tarafından ve bazı vakıalara hasren kabul edilmiş ise de tanıklar sanık ve pastörü olduğu Diriliş Kilisesi ile yollarını ayırmış olmalarının temel gerekçesinin sanığın kilise içinde Türk Devleti'nin aleyhine olabilecek konuşmalara ve faaliyetlere izin vermiş olması ve Kürt kökenli kişilere tanınan ayrıcalık olduğu antitezini ileri sürmüşlerdir. Bu durumda sanığın tanıklar ile husumetli olduğu nedenle tanık beyanlarının yanlı olduğunun kabul edilmesi yolundaki savunması haklı bir zemine oturmadığından mahkememizce de kabul görmemiştir. Kaldı ki sanık hakkında mezkur ifadeleri ileri süren tanıkların çoğunluğu Hristiyanlığı seçmiş ve sanığın kilisesine katılarak ders almış, kimisi rahiplik sıfatını kazanmış kimselerdir” denildi.
FETÖ ve PYD bağlantısına ilişkin çarpıcı detaylar
Kararda Brunson'ın FETÖ ile zaman içinde iletişim ve etkileşime geçtiği, bu örgütle ortak menfaatler bileşkesinde yardımlaşma ve dayanışma sergilediğine de kanaat getirildiği kaydedildi. Sanık Andrew Craig Brunson'ın ilgili yargılama konusunu oluşturan FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne ilişkin de gerekçeli kararda şu ifadelere yer verildi:
“Sanık savunmasının tamamında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ve bu örgüt mensupları ile irtibatını reddetmiştir. Sanık yalnızca FETÖ ile değil başka herhangi bir İslami hareketle işbirliği yapmasının söz konusu olmayacağını, mezhebinin de bunu kabul etmeyeceğini, dinler arası diyalog toplantılarına hiç gitmediğini savunmuştur. Ancak dikkat çeken noktalardan biri FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Suriye'den göç eden ve çeşitli kamplara yerleştirilen Kürt kökenli gençlerin içinde eğitime uygun görülenlerinin özel olarak seçilerek İzmir'e gönderilmeleri sonrası bunların bir kısmının kendi eğitimlerine alınmaları ve diğerlerinin Diriliş Kilisesi'ne gönderilmeleridir. İslam inancını temel aldığı ve sözde dini bir cemaat olduğu iddiasında bulunan FETÖ ile Hristiyanlık inancını yaymak ve İsa-Mesih'e öğrenci yetiştirmek yolunda misyonerlik faaliyetini yürütmekte olduğunu beyan eden sanık Andrew Craig Brunson'ın hangi ortak temelde birleştikleri ve nasıl bir etkileşim içinde oldukları sorusunun cevabı sanığın suçunun sübutu yönünden varılan önemli bir yargıyı oluşturmuştur.”
“Yoğun terör saldırılarının olduğu sırada Suruç'ta neden kaldı?”
Gerekçeli kararda ayrıca, Brunson'ın FETÖ terör örgütündeki etkili isimlerden Murat Safa ve Oğuzhan Türkan'ı tanımadığı iddiasına ve Suruç'ta 56 gün kalmasına yer verilerek, “Sanığın bölgeden çok uzakta İzmir ilinde faaliyet gösteren küçük bir kilisenin pastörü olarak yoğun terör saldırılarının gerçekleştiği bir zamanda, arttırılan güvenlik önlemlerine ve denetime rağmen yerli halkın dahi tutunmakta zorluk çektiği bölgede resmi bir sıfatı taşımaksızın bulunması ve yerel yöneticilerle temas kurması ancak bir takım nüfuzlu bağlantıların desteği ile mümkün görülmektedir. Sanık bölgede ev tutacak kadar yoğun alaka göstermiş ve mesai harcamıştır, birlikte hareket ettiği aktörlerin devlet içindeki kadroları eliyle ve sivil mensupları ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüse varan cüretleri böylesi bir kargaşa ortamında bölgede bulunmalarının hümanist bir inisiyatif almaktan öte amaçlar taşıdığı, 1 Ocak 2014'de Hatay ilinde ve 19 Ocak 2014'de Adana'da yaşanan Suriye'ye insani yardım götüren MİT tırlarının durdurulması olayında ortaya çıkmış bir başka gerçektir. Bölgede bulunan bütün FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hücrelerinin buna benzer gayeyi güttüklerinden ve bu yolda faaliyet gösterdiklerinden şüphe yoktur ve bu durum yukarıda da izah edildiği biçimde 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra adli ve idari makamlarca başlatılan soruşturmalar sonucu ortaya konulmuş gerçeklerdir. Sanığın pozitif hukukumuz açısından masum görülebilecek misyonerlik faaliyeti altında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü unsurları ile işbirliği yaptığına yönelik inkarı, mezkur tanık ifadeleri karşısında kabul edilebilir bulunmamıştır” denildi.
Delillerden biri de Brunson'ın mahkemeye kendi yazdıkları
Sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iletişim ve etkileşimine dair soruşturma makamları tarafından mahkemeye sunulmuş önemli bir delilin bizzat sanığın kendi yazdıkları olduğu belirtilen gerekçeli kararda şu ifadeler yer aldı:
“Sanık 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe kalkışmasının hemen ardından 21.07.2016 saat 12.38'de Dan Slade adlı açık kimliği ve görevi soruşturmada henüz tespit edilememiş bulunan ve bir mesajında General Dan diye hitap ettiği arkadaşına mesaj göndererek darbe kalkışması ile ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu mesajın iddianamede yer alan tercüme metnine ve dosya kapsamında bulunan orijinal metni ile sanığın bu konudaki savunmalarına yukarıda ilgili kısımda yer verilmişti. Söz konusu mesaj içeriğinde yer alan bazı hususların sanığın 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile ilgili düşüncelerini ve bu bakış açısının FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile paralelliğini ortaya koyması bakımından altının çizilmesinde mahkememizce fayda mülahaza edilmiştir. Sanık mesajda ‘Bir süreden beridir Türkleri sarsacak olayları bekliyorduk' ifadesini kullanmıştır. Mahkememiz huzurundaki savunmasında sanık mesajda yer alan 'beklenti' ifadesi ile ilgili olarak 'bununla darbeyi kastetmediğini, Rusya ile yaşanan sorun, ekonominin zor duruma düşmesi, enflasyon gibi aslında kendisine göre darbe öncesi birkaç sarsılmanın da yaşanmış olduğunu, kastının da bu türden sarsılmalar olduğunu' ileri sürmüştür. Ancak benzer birçok yazışma yapıldığı soruşturmalar sonucu ortaya konulmuş bir gerçektir. Sanığın özellikle darbe ile ilgili gönderdiği bir mesajda ifade ettiği 'bir süreden beridir Türkleri sarsacak bazı olaylara dair beklentisinin' başka türlü anlaşılması güçtür ve sanığın açıklamaları tatmin edici bulunmamıştır.”
Kritik 15 Temmuz detayı
Brunson'ın kazan kazan prensibiyle terör örgütlerine yardım ettiğinin yer aldığı gerekçeli kararda, şu görüşlere yer verildi:
“Aslında iddianamenin ileri sürdüğü sav ve yapılan yargılama neticesinde mahkememizce de kabul gören yorum sanığın izah edilen iletişim ve etkileşim içinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden yardım aldığı ve işbirliği yaptığıdır. Terör örgütlerinin yapılanması içerisinde kimi zaman iki taraflı yardımlaşmanın her birinin nihai hedefine ulaşmasında akılcı bir yol olarak görülebildiği ve karşılıksız inayetlerden ziyade kazan kazan prensibine bağlı olarak çıkar dengelerinin gözetildiği gerçeğinden bakıldığında sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden yardım aldığı gibi bu örgütün hiyerarşisi içerisinde bulunmamakla birlikte örgüte yardım ettiğini kabul etmek gerekmiştir. Sanık ve müdafii iddia edilen suçlamalar gerçek olsa idi sanığın ve eşinin 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası gitmiş oldukları Amerika'dan dönmeyeceklerini ileri süren bir savunma argümanı geliştirmişlerdir. Ne var ki bu kabulün aksini tersten sorulacak birkaç soruya verilecek cevaplarla ortaya koymanın da mümkün olduğu gözden kaçırılmıştır. Darbe kalkışmasının hemen sonrasında Amerika'ya neden gidilmiştir? Böylesi önemli bir tarihe denk gelen önceden yapılmış rezervasyon bir tesadüf müdür? Önceden bilinen bir darbe girişimi sonrası darbenin başarısız olması durumunda yaşanabilecek olumsuz durumlardan uzak kalmak için orada bulunmak istenmemiş olması mümkün müdür? Ayrıca sanığın yurt dışında iken Türkiye'deki köklü demokrasi inancının ve birlik ve beraberliği bırakmayan millet şuurunun darbe sonrası inşa ettiği güven ortamına inanarak ve kendisinin olağan bir şüpheli olmadığını görmüş olmanın rahatlığı ile hareket ederek herhangi bir suçlamayla karşılaşmayacağı inancıyla dönmüş olması mümkün değil midir? Elbette bütün bunlar olasılığı belirten birer varsayımdır ve mahkememiz hükmüne temel oluşturmaktan ziyade sanığın suçlu olsa idi neden Türkiye'ye dönecek olduğu tezinin bir anti tezini oluşturmak ve bu kabil bir savunmanın beyhudeliğini ortaya koymak için bir örnek olarak değerlendirmemize alınmıştır.”
“Her türlü izahtan yoksundur”
Brunson'ın FETÖ terör örgütü fikirleriyle paralellik taşıdığına işaret edilen kararda, “Sanığın darbe sonrası devletin bütün siyasi organları, kendi içindeki terör hücrelerine karşı gelen Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet kuvvetleri, yargı organları ve diğer kamu, kurum ve kuruluşları ile topyekûn ortaya koymuş olduğu tedbirleri tasfiye olarak nitelemesi bir yana demokratik bir sistemde halkın büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir hükümete ve dahası tüm siyasi aktörleri içerisinde bulunduran ve bütün Türk milletini temsil eden TBMM'ye karşı gerçekleştirilmiş bir darbe girişiminin başarısızlığından ortaya çıkan sonucu ‘tek adam' yönetimine doğru bir hız kazanma olarak değerlendirildiği her türlü izahtan yoksundur” kanaati yer aldı.
Kararda, "Sonuç olarak sanık hakkında 'örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek' eylemi nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 220/6 maddesi delaletiyle, TCK'nin 314/2. maddesi uyarınca ve 'Siyasi veya askeri casusluk' eylemi nedeniyle TCK'nin 328/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de yukarıda ayrıntıları ve delilleri ile birlikte tartışılan eylemleri bütünün TCK'nin 220/7 maddesinde düzenlenmiş bulunan, 'örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek' suçunu oluşturacağı kanaatine varılmıştır" denildi.
Kaynak İHA-İzmir